29 Haziran 2010

doğru.

bence o lafın doğrusu "yaratılanı sevdik yaratandan ötürü." değil. ben asıl, yaratan'ı yaratılanlardan ötürü seviyorum valla. çok iyi insanlar yaratmış lan allah. düşünsenize bi. en sevdiğimiz insanları hep o yaratmış yani.

"ben az konuşan çok yorulan biriyim
şarabı helvayla içmeyi severim
hiç namaz kılmadım şimdiye kadar
annemi ve allahı da çok severim
annem de allahı çok sever
biz bütün aile zaten biraz
allahı da kedileri de çok severiz" - arkadaş z. özger.

27 Haziran 2010

çamaşduş.

çocukluğumdan beri evde çamaşır makinesi çalışırken banyo yapamam ben. hayal gücümün tavan yaptığı bir dönemde, eğer makine çalışırken banyo yaparsam küvetin su akıtma deliğinden makinenin içine kaçacağımı hayal etmiştim çünkü. bu yaşıma geldim, hâlâ kaçacakmışım gibi geliyor. o zaman niye böyle bir şey hayal ettiğimi inanın bilmiyorum.

- hayallerin nedeni bilinmeyince, daha güzeller zaten.

21 Haziran 2010

insan.

çünkü; insan bazen o kadar yalnız kalır ki; canı ağlamak istediğinde banyoya girip yüzünü sabunlar. ve öyle ağlar. en kısa şortu ve terlikleriyle bakkala gidip, gazete ve süt alır. eve gelince hiç okumamak üzere bir köşeye atar gazeteleri. içmez. manşetine bile bakmaz. birden bire, 'ben ölürken, kesin bir yerlerde stairway to heaven çalacak. ne güzel.' diye düşünür. sonra bir kahve. daha önce hiç içmediği kadar sert. yanına da kahverengi sesiyle tom waits.

- çünkü, insan bazen o kadar yalnız kalır ki. hiçbir şey anlatamaz. kimsebilmez.

14 Haziran 2010

yormuş.

ben var ya; bulunduğum konuma yürüyerek gidilemeyecek kadar çok, dolmuşla gidilemeyecek kadar az uzaklıkta bir yere gitmem gerektiğinde; x`ten y`ye doğru giden dolmuşa biniyorum. sonra da ineceğim yere geldiğimizde parayı uzatıp, 'bu dolmuş x`e gidiyor di mi' diye soruyorum. dolmuşçu 'hayır x`ten geliyoruz biz. yolun karşısından binmen gerek` diyince, ben de 'hee. ineyim ben o zaman' diyip parayı vermeden iniyorum.

- hayır, bunun cimrilikle bi ilgisi yok. her şey biraz yorgun olmakla ilgili.

13 Haziran 2010

ne-den-siz.

- nedensiz sevdim sizi.
- beni sevmek senin ne haddine!
- ben de onu diyorum. ne densiz sevdim sizi. neden siz beni hiç sevmediniz ki.

11 Haziran 2010

ayrılük.

sevgili'm günlük; sen artık benim sevgilim değilsin. -hiçbirimiz bu cümleyi yazmadık asla. biz, günlük tutmayı bıraktığımızda, ona ayrıldığımızı bile söylemeyen çocuklardık çünkü. hemen bıkar, tak diye bırakırdık işte. atardık bir köşeye. onca sevgi'li günü bir çırpıda yok sayardık. ta ki yeniden annemiz bize kızana kadar.

- edebimizle ayrılmayı hiç bilmedik ki. yedi yaşımızdan beri.

9 Haziran 2010

içses.

unutmak istediğim hiçbir şeyi unutamıyorum. içses'imle inkâr ediyorum bir şeyleri. iki nokta koyuyorum. yanyana. ama birkaç saniye sonra, daha derinlerden gelen başka bir içses, bozuyor tüm ezberimi. iç'imden çık artık. ses'imi taklit etme. lütfen.

- sana 'karşı' hiçbir şey hissetmiyorum.. çünkü benim bütün hislerim senin 'yanında'.

8 Haziran 2010

moonwalk.

küçükken 'anne bu merdiven yürümüyo ki, kayıyo. niye adı yürüyen merdiven?' demiştim. annem de 'moonwalk yapıyor çocuğum o' demişti. hayır! annem beni geçiştirmek istediğinden öyle dememişti lan. michael jackson'u çok seviyor sadece. o yüzden. yani ben öyle umuyorum.

- aslında uydurdum. böyle bir şey hiç olmadı. annem de jackson'u sevmez zaten. ama benim çocuğum bana sorsa, böyle derdim valla.

6 Haziran 2010

birbaşına.

- sürekli yalnızlıktan dem vuruyorsunuz da o günden beri.
pardon ama han'fendi;
biraz da 'terk edilmişliğim'dir birbaşınalığınız.

4 Haziran 2010

gölge.

zamandan bıktım. çok şeyi saklıyor çünkü koynuna. çok şey alıyor elimden. hep ertelememi istiyor bir şeyleri. her şeyin ilacı sanıyor kendini. ama ilacı nasıl kullanacağımı söylemiyor. tok karna mı mesela. aç mı. alkollüyken de kullanabilir miyim zamanı? bekle diyor sadece. ve iyi'leşeceğimin garantisini vermiyor.

- yıllardır aynı gölgede kiracı olmaktan bıktım. taşınmak istiyorum.