30 Mart 2009

bozuk.

bu yazıyı hiç sevmediğim bir ortamdan, internet kafeden yazıyorum. türk telekom'a "ankesörlü bilgisayar" yapması için dilekçe göndermeyi düşünüyorum. çok güzel bi' fikir değil mi sizce de? bence değil.

27 Mart 2009

sepet.

hava yine hüzünlü; mevsim sonbahar sanıyor kendini. yağmur olsa yağacak. ben yine evde miskin bir gün geçiriyorum. ankesörlü telefonum hiç çalmadı. henüz kimse bana mektup yollamadı. süt bitti. karnım acıktı. duş almam lazım. şampuanım da bitmiş. seni özledim.
şimdi kapı çalsa, kapının önüne koyulup kaçılmış bir sepet bulsam. ve sepetin içinde 'mektup, süt, ekmek, clear şampuan ve sen' olsan ne kadar sevinirim anlatamam.

- köprücük kemiğinin çukuruna yuva yapmak istiyorum. sen kim bilmiyorum.

25 Mart 2009

şıpsevdi.

çocukluğumu şıpsevdi sakızların içinden çıkan yazıları okuyup, aşkın ne olduğunu anlamaya çalışarak geçirdim. hayır, saçmalamayın. şaka yaptım. yedi yaşından bu yana melankolik olan bir insan yoktur herhalde yeryüzünde. genel anlamda melankolik bir insan olmasam da, zaman zaman -farkında olmadan- büründüğüm melankolik tavırlarım ve limonatacı'da yazan yazılarım beni korkutuyor. hayır, ben cezmi ersöz olmak istemiyorum lan. ayrıca 'melankoli' çok dandik bir kelime bence.

- ben aslında iyi bir insanım. şıpsevdi en sevdiğim sakız markasıdır. cornflakes'in sadesini, sütü şekersiz tercih ederim.

20 Mart 2009

katır.

ben bir insanla konuşurken o insan yüzüme bakmazsa ben çok sinirlenirim. mesela ben konuşurken o telefonuyla filan uğraşıyorsa deliririm. bugün katırları doğuranın at mı eşek mi olduğu sorusu geldi bi' anda aklıma. bütün gün bu soruya cevap aradım. çevremdeki bilebilecek insanlara sordum. bulamadım. biliyorsanız söyleyin. bir de benimle konuşurken yüzüme bakın.

- o değil de; ankesörlü telefonlardan kısa mesaj da çekilebiliyormuş. telefon kullanmadığımı söylemiştim. yine de bana illa ulaşmak isteyenlere en çok kullandığım, yanından en çok geçtiğim ankesörlü telefonun numarası: 0332. 322 00 37.

19 Mart 2009

mavi.

minimal havaya dokunmadan, biraz renk ve neş'e kattım bloga. alışmak biraz zaman alacak gibi olsa da sevdim bu hâli. bugün ço'güzel bir gün. ve mavi. bugüne bir renk adı verecek olsam mavi derdim. gökyüzü parçalı bulutlu. bulutsuz yerler masmavi. hava ne sıcak, ne soğuk. hafif rüzgârlı. bütün bu bilgileri sadece balkondan edindim. neyse ki odamın balkonu var. sabahtan beri evden hiç çıkmadım, ve evde yalnızım. saat biriüçgeçiyor. daha kahvaltı etmedim. az önce duştan çıktım. ve üstümü giyindim. üstüm şöyle; kot pantalon, turkuaz mavisi merserize bir kazak içerisine beyaz gömlek. bugün ben de maviyim yani. şimdi gidip kendime güzel bir kahvaltı hazırlayacağım. belki omlet yaparım. ve belki akşam üzeri dışarıya çıkar, biraz hava alırım.

- ben bazen beklenmedik bir telefon alınca, en iyi bildiğim sesleri bile tanıyamıyorum. buyrun diyorum.

15 Mart 2009

mario.

bazen kendimi olduğumdan daha yaşlı hissediyorum.
en yakın arkadaşlar doğum günlerini feysbuk'tan hatırlar-kutlar oldu. ne samimiyetsizlik ama. msn kullanmıyorum ben. herkes kısa mesaj yolluyor birbirine deli gibi. parmaklarım ağrıyor. uzun süre cep telefonu kullanmamaya karar verdim. böylece radyasyondan uzak kalırım bir süre. eskiden mektup varmış mesela. bana mektup yollasanıza. mail değil. bildiğin mektup. belki o zaman, dünyanın en mutlu insanı olurum.
bazen kendimi olduğumdan daha çocuk hissediyorum.

- hayır, kendimi en kötü hissettiğim anlarda yazı yazmıyorum. bilgisayarı açıyor, mario oynuyorum. ben çok güzel mario oynarım.

14 Mart 2009

ankesör.

bu cumartesimi evde miskinlik yapmaya ayırdım. saat üç. miskinlik yapmaya devam ediyorum. bazen herkes öyle yapmacık geliyor ki bana. hatta kendim bile. telefonum bozuldu. eksikliğini pek hissetmiyorum. zaten arayıp soranım yoktu fazla. ben birini arayacağım zaman da ankesörlü telefonların sıcacık kabinleri koşuyor imdadıma. uzun bir süre telefon kullanmayacağım anlaşılan.

4 Mart 2009

biraz.

etrafımda gönlünü yapmam gereken, konuşurken kelimelerimi seçmem gereken bir sürü insan varken, en yakınlarıma da böyle yapamam lan. lan diyorum bak. ciddiyim yani. bunalıyorum. bunaltıyorsunuz beni. anlamaya çalışın. biraz.

2 Mart 2009

yeni.

bıktım artık ya. gerçekten. o kadar sıkıldım ki. her şeyden. bir sürü nokta koymak istiyorum. her yere. bi' an önce bitsin diye. nokta koyunca bit.mi.yor. ki. yarı.m kalıyor bak. hayatımda yeni birisine ihtiyacım var. yepyeni hiç tanımadığım birisi olabilir bu. ya da uzaktan tanıdığım, ama sadece selamlaştığım, el sallaştığım birisi. birisi olsun da. yeter. şaşırtsın beni. gelsin mesela yanıma bi' akşam üstü, 'beraber yürüyelim mi?' filan desin. ya da ben otururken, boş olan yanıma otursun. sohbet ederiz. açılırız.
insanlarla ilk tanışma anında hayli girişken ve cesaretli olsam da, tanışıklığı ilerletme konusunda çok utangaçım lan ben. beceremem o işi. bakmayın böyle gözüktüğüme. neyse, velhasıl kelam; yeni birileriyle tanışmaya, ya da uzaktan tanıdığım birisiyle olan tanışıklığımı ilerletmeye ihtiyacım var.

- adının baş harfini söylerken, dilimin damağıma deymesini seviyorum.